Piraye'ye Mektuplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Piraye'ye Mektuplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mayıs 2013 Perşembe

Bir tahta bavul içinde saklanmış mektupları okumak isteyenlere

"Nâzım’ın, 1933’ ten 1950’ ye kadar, on yedi yıl boyunca, çeşitli cezaevlerinden kendisine yazdığı mektupları, Piraye bir tahta bavulda saklardı. Ceviz ağacından yapılmış, 41 x 26 x 14 cm boyutlarında küçük bir tahta bavul. Küçük olduğu için, belki "çanta" demek daha doğru. Bu ceviz çantayı ona Nâzım sanırım Çankırı Cezaevindeyken yapmıştı.”

Piraye’nin küçük tahta çantada sakladığı mektupları oğlu Memet Fuat derlemiş, toplamış, kitaplaştırmış. Ne iyi yapmış! İnsan mektupları okurken, Nazım’ın aklından, kalbinden geçenlerin arasında dolaşıyor sanki… Ve her satırda Nazım’ın Piraye’ye duyduğu derin aşk çarpıyor okuyanın yüzüne.

"Seni nasıl seviyorum biliyor musun? Ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse, sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi, Lenin’in inkılâbı ve inkılâbın Marx’ı sevdiği kadar, velhasıl seni Nazım Hikmet’in Hatice Zekiye Pirayende Piraye’yi sevmesi gibi seviyorum."

Hapishanede mektuplar bekleyişini anlatıyor Nazım, şiirler yazıyor:

"Bulutlar geçiyor: haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda
Uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir : - "Pîrâye,
Pîrâye !.." - diye..."

Nazım, hapishane hayatından, gündelik telaşlarından bahsediyor sık sık; neler yaptığından, neler yapmak istediğinden, neleri yapamamanın acısını çektiğinden…

"Bizi esir ettiler. Bizi hapse attılar. Beni duvarların içinde, seni duvarların dışında."

Mektupları okurken Nazım’la Piraye’nin aşkının ötesinde, dönemin siyasi havasını da okuyorsunuz. Nazım’ın hayatının, yaşadıklarının şiirine nasıl yansıdığını görüyorsunuz apaçık. Ve en çok da, mektupları okurken, Piraye kadar sevilmiş bir kadın olmak istiyorsunuz…

"Bu geç vakit
Bu sonbahar gecesinde
Kelimelerinle doluyum;
Zaman gibi, madde gibi ebedî,
Göz gibi çıplak,
El gibi ağır
Ve yıldızlar gibi pırıl pırıl
Kelimeler.
Kelimelerin geldiler bana,
Yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
Onlar : ana,
Onlar : kadın
Ve yoldaş olan...
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
Kelimelerin insandılar..."

Merve Uzun
twitter.com/merveuzun