Metin Eloğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Metin Eloğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2018 Cumartesi

İstanbullu bir şairden öyküler

Tek bir zorum var, ayıp değil ya, bu odada uzun boylu kalamıyorum. Yatıp uyuyamıyorum, yüreğim kazınıyor, hesap kitaptaki toplam yanlış çıkıyor çoğu; bu sabah erken treniyle Maden’e giden iki bacanak vardı, 100 lira bozdurdular, paranın üstünü noksan verdim. Pantolonum ütü tutmuyor, mektuplarım kayboluyor postada.” (sf. 112)

Serde gençliğin olduğu dönemler sadece şiir kitapları edinirdim. O zamanlar roman ve tarih kitapları zoraki tercihim olurdu. Artık kitap tercihlerim yoğunluklu olarak düşünce, eleştiri, araştırma ve araya serpiştirdiğim roman ve denemeler üzerine oluyor. Bu anlamda en az okuduğum tür öykü kitaplarıdır diyebilirim. Bir sebebi olduğundan değil. Okunacak o kadar çok kitap varken sıra gelmiyor zannımca.

Kısa bir süre önce sevgili Yağız Gönüler kendi eserlerinin de bulunduğu bir kitap buketini şahsıma hediye olarak gönderdi. Bu vesileyle kendisine teşekkür etmiş olayım. Sayesinde uzun süredir okumadığım bir öykü kitabını okumak nasip oldu. Şiire meraklı olduğum dönemlerde ismini gördüğüm ama öyle uzun uzadıya okudum diyemeyeceğim Metin Eloğlu’nun (1927-1985) öykülerinden oluşan yüz kırk yedi sayfalık hüzünlü bir kitap. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan İstanbullu adlı eseri uzun uğraşları sonucunda Turgay Anar hazırlamış. Metin Eloğlu’nun hayatı ve edebi kişiliği hakkında bilgilerin yer verildiği önsöz kısmında kitabı hazırlama sürecini anlatan Turgay Anar öyküleri toparlarken epey zorlanmış. Eser, farklı dergi ve gazetelerde 1944 ve 1985 yılları arasında yayınlamış yirmi beş öykü kronolojik olarak sıralanarak oluşturulmuş. Bir kısmı müstear isimle yazılmış öykülerin dili, bakış açısı ve tekrarları dikkate alındığında aynı elden çıktığı hemen belli oluyor.

Kitabın isminin İstanbullu olmasının nedenini, Metin Eloğlu’nun hem bir İstanbul “tiryakisi” olması hem de öykülerinde bu şehre ve manzaralarına fazlaca yer vermesi olarak belirten Anar, “eğer Metin Eloğlu’na sorabilme imkânı olsaydı bu ismi tasvip etmezdi” diyor. Turgay Anar’ın, “onun şiirlerinde görülen zengin ve temiz Türkçesi çok bilinmeyen öykücülüğüne de yansımıştır” vurgusunu unutmamakta fayda var. Zira Eloğlu’nun dil konusundaki yetkinliği eseri okudukça çok daha net görülüyor. Gerek artık kullanılmayan kelimeler gerekse yazarın melezleştirerek oluşturduğu kelimelerle kurduğu cümleleri okumak oldukça keyifli. Yalnız burada bir detayı söylemek gerekiyor. Artık kullanılmayan diye tanımladığım kelimeler ağdalı diyebileceğimiz Eski Türkçe ya da Osmanlıca kelimelerinden oluşmuyor. Bu dil sokak ağzı ya da argo olarak tanımlanabilir fakat farklı bölgelerde kullanılan yerel ağızlarda kullanılan kelimeler demek daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Çocukken köyde sıkça kulağıma çalınan ama bugün İstanbul Türkçesiyle törpülenmemiş ve ancak belirli bir yaşın üzerindeki insanlardan duyabildiğim kelimelere tekrar tanık olmaktan bahsediyorum. Örneğin bugün ‘bıldır’, ‘tuluk’, ‘palamar’, ‘sepken’, ‘zembil’ gibi kelimeleri kaç kişiden duyabilirsiniz? Kitaptan bağımsız olarak, biraz abartılı dursa da, bir statü aracına dönüştürülen İstanbul Türkçesinin çoğulcu dili tektipleştirerek fakirleştirdiği düşüncesi üzerinde kafa yormak gerekiyor sanırım. Metin Eloğlu’nun ‘kurduğu’ arı Türkçe yanında büyük bir ustalıkla melezleştirerek oluşturduğu kelimeler anlamı genişleterek metne büyük bir zenginlik katıyor. Edebiyat dünyası içinde olduğu dönemi göz önüne alırsak kullandığı dilin saflığı insanı gerçekten şaşırtıyor. Bu yanıyla dönemin İstanbul’unun sokaklarında kullanılan dil ve sosyal yapıya da kısmen tanık olunabilir.

Kitaptaki öyküler karamsar bir özelliğe sahip. Her bir öyküde baştan sona aynı şiddette devam eden olumsuz olaylar, Anar’ın deyişiyle “karışık teknik, sen-öyküsel anlatım ve gerçek üstü yönelimlerle” aktarılıyor. Metin Eloğlu herhangi bir şeyi idealize etmeye, kanıtlamaya ya da dikte etmeye çalışmıyor. Turgay Anar onun bu tavrını şöyle tanımlıyor: “Onun şiirlerinden yola çakarak, öykülerine projeksiyon tutmak mümkündür. Çünkü Metin Eloğlu’nun işi gücü, öykülerle insanlara ahlak dersi vermek, doğru bir yol göstermek türünden iddia, kaygı ve amaç taşımaz.”. Eloğlu’nun öykülerinde yer verdiği kahramanlar rahatsız edici bir koyvermişlik içinde yaşıyor. En hallicesi bile acı ve ıstırap çekerken görülüyor. İnsanı rahatsız eden durum sadece yaşanılan çaresizlik değil. Öykülere konu olan insanlar ölçüsüz bir şekilde hayatın daha kötü olması için çaba sarf ediyor gibi görüntü veriyor. Öykülerde kadının bir zevk nesnesine dönüştürüldüğünü ve neredeyse tüm erkeklerin en hafif tabirle âlemci olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan yazar hayatın gerçeklerini acımasızca ve tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor denilebilir lakin bu gerekçe öykülerin rahatsız edici yanını ortadan kaldırmıyor. Net bir sonuca bağlanmayan her bir öykü benzer yaşanmışlıkların içerisinde küçük bir kesiti gözler önüne sererek bir başka öyküye yol alıyor. Geride bırakılan öyküdeki yaşantının aynen devam ettiği izlenimi insanın olabildiğince değersizleştiğini hissettiriyor.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Bıçkın, hırçın, azgın şiir

"İstiklal Harbi sonrasında da gene şiir elimizden tuttu ve biz Orhan Veli'yle beraber halkın nabzını tutmaya gayret eden bir şiire, Nazım Hikmet'le beraber halkın bir davaya sahip çıkması gerektiği fikrine aşina olduk ve ben diyorum ki, Metin Eloğlu modern Türk şiirinin zirvesidir çünkü o halkın zevki ve halkın davası meselesi şiiri de nebzetmiştir."
- İsmet Özel

Bu kitap önerisi diğerlerinden farklı olacak. Şu an basımı olmayan, bulması zor olan bir kitaptan bahsedeceğim. Metin Eloğlu'nun "Bu Yalnızlık Benim" adlı kitabı ilk olarak mart 2003'de Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmış. Yanılmıyorsam en son üçüncü baskısı yapıldı ve ardından bir daha esamesi okunmadı. Neden böyle diyorum çünkü ne Metin Eloğlu şiiri üzerine bir yerlerde bir şeyler yapıldı ne de kitaplar yazıldı. Hadi onu da geçtim güçlü bir makale bile okuyamadı şiir okuyucusu. Kitabı da yeniden basılmıyor. Oysa Metin Eloğlu, soyadına inat Türkçeyi öyle bir kullanmıştır ki şiirlerinde; ele güne eğriyi doğruyu büke büke göstermiştir. Bu kitap, şairin 1951 - 1987'de yazılmış şiirlerini yani toplu şiirlerini barındırmaktadır. Yani içinde Eloğlu'nun tüm kitaplarını bulmak mümkün.

Şiirlerinin adlarından kitap isimlerine kadar delikanlı olan şair, üç şeye hastadır: Türkiye'ye, hürriyete ve halka. Bu üçünü; bıçkın, hırçın ve azgın bir ağızla şiire dökmüştür. "Türk şiirinin külhanbeyi" yahut "külhan ağızlı uçarı şair" olarak nam salmıştır. Bazen kafası atar çok keskin yazar, bazen eleştirmek ister alaycı bir dil kullanır, Türkçenin tadını öyle bir çıkarır ki onu okurken hem aynı hisleri yaşamak (uymasa bile) hem de dilimizin kıymetini anlamak mümkündür. İkinci Yeni'ye yakın gibi görünecek bir imge kullansa da, toplumcu şiir anlamında da dönemin resmini çok iyi çizebilmiş ve o açığı kapatabilmiştir.

"Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?"

- Ömür Törpüsü

"Hadi uyan
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin"

- Uyan

"Bu oda niçin mi yoksul?
O beş kişi yoksul da onun için.
Bu bayların, bayanların derdi mi ne?
Ne olacak: Memleketin derdi.
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?

Ha şöyle,
Düşünmeye alışın."

- Zurnanın Zırt Dediği Yer

İlginç bir hayatı var şairin. Burada o hayatı değil kitabını ele alıyoruz kısaca lakin şundan bahsetmeden geçmek istemem: kızına Şiir adını koymuştur. Kızıyla çok görüşememiştir, en son Berlin'de oyunculuk yaptığını okumuştum. Kızı da zaten çok sonraları babasının şiirine merak duymuş ve onun şair yanıyla tanışmış. Şiir Eloğlu babasının ilk şiirlerini daha kolay anlaşılır bulmuş, son şiirlerini ise neredeyse hiç anlamamış. Özellikle Almancaya çevirme konusunda büyük sıkıntı yaşamış ve olanaksız görmüş. Metin Eloğlu, "Şiirce" kitabında yer alan Kızoğlankız, "Ay Parçası" kitabında yer alan Kızoğlan ve yayımlanmayan şiirleri arasından Yavuklu adlı toplamda iki şiiri kızı için yazmış.

"Niye o kekemeliği peydahlamış, bakın dili dönmüyor...
Bişeylere borçlu bu; gün yarın ama bu hep düne düne!
Azıdişsizliği ağrıyor geceyarıları ve sapsarı."

- Kızoğlankız

"Değse bari
Gözlerin fincan ıslak
Falsız yarın telvesi."

- Kızoğlan

"Aşk mı? o en kesin yasam
Ne güzel kendimi bu hızda bilmek
Değil sana boşvermek
Tavuk bile kesemem."

- Hız

Eloğlu'nun kitaplarına seçtiği isimler hakkında da konuşmak lazım çünkü "Bu Yalnızlık Benim" onun tarafından konulmadığı besbelli olan bir isim. Zerre kadar da yakışmadığını, diğer kitaplarının isimlerini sıralayarak ispatlayabilirim ki buna şiir okuyucusu da katılacaktır: Yine Düdüklü Tencere, Sultan Palamut, Odun, Horozdan Korkan Oğlan, Türkiye'nin Adresi, Ayşemayşe, Şiirce Dizin, Yumuşak G, Rüzgâr Ekmek, Hep, Ay Parçası, Önce Kadınlar, Üsküdarlama "Seni Seven Öldü Gel". Şiirlerine seçtiği isimleri ise hiç anlatmaya gerek yok. Keşke kapak fotoğrafını Ara Güler'in çektiği bu klas kitaba daha güzel, şaire daha yakışır bir isim konsaydı.

Şairliğinin dışında ressam da olan Eloğlu'nun bana kalırsa el yazısı rezalet. Zira kitapta görmek mümkün. Ne okunuyor ne de bir tarzı var. Şairin ruhundaki asilik ve başına buyrukluk resmen el yazısına da sirayet etmiş. Sanki "anlamazsanız anlamayın, çok umurumda" der gibi ama şiirlerinde görülüyor ki yaşamak gayet de umurunda. 1947’de gittiği askerde, disiplinsiz hareketleri nedeniyle aldığı cezalarla ancak 5 yılda tamamlayabilen bir şairden bahsediyoruz. Argo, humor, ironi; ne ararsak var. Ama Türkçenin hakkını vere vere var. Öte yandan vefalı bir kalbi de var.

"Sözcükleri serdim önüme
Usumu yüreğimi de
Seni de mi."

- O (İlhan Berk'e)

"Suçsa suç; şuymuş meğer:
Avurdunda ahladın boz çekirdeğini saklarken
Akça/pakça bir de sakız çiğnenir miymiş?
Üstelik körkandil, dul ve bekâr!"

- Ö (Tomris/Turgut Uyar'a)

"At nemize? diyeceksiniz;
At-mat değil ki söz konusu ettiğim, çağ şimdilerinde;
İnsanoğlu basbayağ."

- A (Edip Cansever'e)

Daha böyle kimlere kimlere şiirler yok ki Yumuşak G kitabında. "Kendince" bir vefa. Bu kitabı bulun ve saklayın. Bunu yaparken de Mehmet Taner'in hazırladığı kitabın yeniden yayımlanması için bir şeyler yapın. Belki ismi de değişir, yeniden gözden geçirilir. Eloğlu'nun hatırı elbet bir gün anlaşılır.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler

9 Aralık 2013 Pazartesi

Türk şiirinin alacaklısını tanımak

"Metin üzerine çok şey yazılacak. Sapına kadar şair. Delikanlı. Ödünsüz. İstanbullu."
- Cemal Süreya

"Türk şiirinin bıçkın, hırçın ve külhan ağızlı uçarı şairi."
- Vedat Günyol

"Dili ve yaşamın dilini tepe tepe kullanan şair."
- Doğan Hızlan

"Metin Eloğlu Modern Türk Şiiri’nin zirvesidir."
- İsmet Özel

Bir şiirinde Metin Eloğlu, "Leman Hanım / size bir şiir borcum vardı ya / onu ödüyorum" diye yazmıştı. Leman Hanım'ı bilmeyiz, lakin bilmemiz gereken bir şey var. O da, Türk şiirinin borçlu olduğu, yani Türk şiirinin alacaklısı Metin Eloğlu'nu tanımak, daha iyi tanımak, şiirini kavramak, kavramak, kavramak...

Türkçenin nimetlerini sadece kullanmakla kalmayıp, ele güne de göstermiş bir şairdir Metin Eloğlu. Bu sebeple hakkında yapılan yorumlardan en dikkat çekeni modern Türk şiirini, zirveye taşıdığıdır. Türkçeye olan hakimiyetini bazen argoyla, bazen yaratıcılığıyla, bazen de haylazlığı-huysuzluğuyla birleştirmiştir. Ressamdır. Garip akımının da etkisiyle şiirlerinde özgün bir dil oluştururken düzensizliği ve dengesizliği hırçınca ele almıştır. Selahattin Özpalabıyıklar'ın en başta genç şiir okuyucularını düşünerek hazırladığı "Nedircik Yavrusu", Eloğlu'nun seçme şiirlerinden oluşuyor. Onu tanımak için çok yerinde bir ilk adım.

"Karnınız tokmuş, sırtınız pekmiş gibi,
Şöyle güler yüzle bir resminizi çekelim;
Gülün yahu,
Adamı sinirlendirmeyin!

Kusura kalma resimci bey! 
Gülmesini bilmiyoruz ki..."
- Hazır Kasabaya İnmişken Bir De Resim Çektirelim Dedik

"Memurluk bana gelmez,
Ticaret falan da yapamam, yaradılışım böyle;
Çelimsizim, taş kıramam.
Ben yazarak, çizerek geçinmek zorundayım;
Diyeceksin ki; ölme eşeğim ölme!"

- Aşk Mektubu

"Henüz yaşarken, bu efendi umut
Karanlık günlerin aydınlığa döneceği
Sakın tavsama sakın yüksünme
İnsanın yarası sağken iyileşir
Sağken omuz silkersin bunca engele."

- Varken

Şiirlerinin de kitaplarının da adları son derece ilginçtir. Düdüklü Tencere, Sultan Palamut, Odun, Horozdan Korkan Oğlan, Türkiye’nin Adresi, Ayşemayşe, Dizin, Yumuşak G, Rüzgâr Ekmek, Hep, Ay Parçası, Önce Kadınlar; yayımlanış kitaplarının isimleri. Hepsi toplu hâlde "Bu Yalnızlık Benim" adıyla mart 2003'te YKY'den çıktı. Doğru bir isim değilmiş gibi geliyor bu isim, diğer kitaplarına bakıldığında. Üstelik kitap, 3. baskısının yapıldığı mart 2010'dan sonra tükendi. Bulmam imkânsız hâle geldi. Umarım YKY gelecek zamanda yeni baskı yapar, insanlar da Eloğlu okur. Fakat Özpalabıyıklar'ın hazırladığı "Nedircik Yavrusu" gerek ismi gerekse seçilen şiirler bakımından oldukça faydalı. Faydalı diyorum çünkü Türkçenin Türk şiirinde

"Anlamam o kadar incesini
Sen yanımdayken yaşamak güzeldi işte

Bana maşallah derlerdi ne iyisin derlerdi
Neysem neyim kime ne."
- Sen Gideli

"Ispanakta demir var
Havuçta B vitamini
Bende bir paket cıgara
Tadına doyulmaz bir aşk
Üç günlük bir ömür var
Daha ölmedik yani."

- Kerem Evi

"Beni uslandır beni yüreklendir
Beni deli edip bırakma
Bilsen nereleri var kalk gidelim
Beni hep buralarda bırakma
Beni aç bırak evsiz urbasız bırak
Beni sensiz bırakma
Beni ne yap biliyor musun

Beni yont beni arıt beni ayıkla."
- İnce Elek

Elif ismi ve imgesi de Eloğlu'nun şiirinde önemli bir yer tutar. Elif ismine derin bir sevgisi olan bendeniz bundan daima etkilenmişimdir. Bu şiirlerinden hiç örnek vermeden, sizi Eloğlu şiiriyle -eğer hâlâ tanışmadıysanız- buluşmaya davet ediyorum. Türk şiirindeki en hırçın Türk şairi Metin Eloğlu, Türkçeye hakkını verirken, okuyucuya ve şairlere de bir ders veriyor aslında. İşte diyor, şiirde Türkçe böyle kullanılır, Türkçe şiirde budur. Okuyalım arkadaşlar.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler