Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2016 Çarşamba

Hukuk ve idare adamı olarak Osmanlı Devleti'nde kadı

Kadılık müessesesi yalnız Osmanlı Devleti tarihinin değil, esasen İslâm tarihi ve Roma tarihini de ilgilendiren bir konudur. Keza Osmanlı devlet yapısındaki bazı kurumlar, Roma devlet yapısından tezahür eder, bir takım küçük farklılıklarla devamı sağlanır. Kadılık da böyle bir kurumdur. Arapça kaf ve dad harflerinden oluşan (kada) yargılama kelimesinden türer ve yargıç anlamına gelir. Dünya üzerinde devlet ve insanlar arasındaki terazinin işleyişi için adalet ne kadar elzemse, yargıç da o kadar elzemdir.

Kadının görev alan(lar)ını İlber Ortaylı şöyle özetliyor: "Osmanlı’da kadı, bir mahkeme yargıcı olduğu kadar aynı zamanda bir noter, şehirdeki vakıfların müfettişi ve tabii ki belediye reisidir. Aynı zamanda, şehrin asayişini yürütmekle görevli zabitleri, subaşı, asesbaşı gibi görevlileri denetler, onların amiridir. Çarşı ve esnafın kontrolünü yapan muhtesip dediğimiz memurlar da ona bağlıdır. Burada çok ilginç bir görev birliği olmakla birlikte, bu durum diğer imparatorluklarda da aynı şekildedir. Eski Roma’da ve Bizans’ta şehri yöneten kişiye eparh denir. Bu eparha bağlı agoranomos yani pazar düzenini sağlayan adam da tıpkı bizim İslam devletlerindeki muhtesip gibidir. Osmanlı İmparatorluğu, son Roma İmparatorluğu olarak bütün Akdeniz’in hayatında çok geniş bir coğrafyada önemli ölçekte bir merkezî idare kurduğunu ön planda böyle bir memuriyetle gösterir."

Görüldüğü gibi çok ciddi bir kapsama alanı var kadıların. Bu onları ne kadar saygın bir statüye oturtsa da Osmanlı adalet düzeninde statü, yapılan işin niteliği yanında bir hiçtir. Kadı görevini doğru işler için kullanmaz ve layıkıyla yerine getiremezse, bir başka kadı onu görevinden alır ve yeniden kadılık yapması imkânsız hâle gelir. Teftiş, sorumluluk ve güven; şüphesiz Osmanlı adalet mekanizmasının belirli asırlar boyunca en kuvvetli üçlüsünü oluşturmuştur. Kadıların görev sürecine dair İlber hoca şunları belirtiyor: "Genç bir kadı Anadolu’da veya Rumeli’de seçtiği rütbeye göre küçük bir kazada görevine başlar. Bu ne demektir? Mahkemeye gelen harçlardan kendi maaşını alacaktır, yoksa orada oturup mahkemenin tüm gelirini kendisine alması söz konusu değildir. Zamanla terfi ederek dolaşır ve bir yerde iki seneden fazla kalamaz. Çünkü mahallî halkla yüz göz olacağı düşünülür. Bir yerde kale varsa ki umumiyetle vardır, kalenin içindeki kale erlerinin ve başlarındaki kale dizdarının görevini yapıp yapmadığını o bölgenin askerî komutanı olan sancakbeyi veya beylerbeyi değil kadı denetler. Bu çok önemli bir görevdir. Kadıları teftiş için başka kadılar görevlendirilir. Daha da önemlisi, kadılar bazı hallerde ahalinin önüne düşerek merkeze dilekçe verebilirler. Çünkü şeriata göre kadı merkezî devletin bir memuru olduğu kadar aynı zamanda idare edilen ahalinin, bilhassa Müslüman ahalinin temsilcisidir. Bu çok önemli bir noktadır ve mahkemede tek hakim esası caridir."

Kadıların mülkî görevlerinde ona yardımcı olanları şöyle sıralayabiliriz; subaşı, yasakçılar (asesler), kale dizdarları, muhtesib (ve dolayısıyla narh işlemi). Bunca yardımcı olan kuruma rağmen kadıların bizzat teftiş ettikleri meseleler de var. Yine kitaptan ve hocadan gidelim: "Osmanlı kadısının en önemli bir görevi de büyük şehirlere taşradan sevk edilen, koyun (et ihtiyacı için) tahıl ve hatta üzüm ve harp için gerekli stratejik maddelerin kaçakçılık konusu olması, yabancı tüccara devredilmemesidir. Bu nedenle merkezden sıkça gelen fermanlar istekleri ve pazar noktalarının denetimini kadıya emretmekteydi. Örnekler sayısızdır. Rumeli’nin sağ ve sol kolu (yani kuzey ve güney yolu ögesi) kadıları İstanbul’a koyun gönderilmesi hakkında bir divan-ı hümayun hükmü (BA, Mühimme 3, selh-i Muharrem 967/1 Kasım 1559, hüküm 479) veya İstanbul’dan Boğaz Hisarı’na varan bütün kadılara, “deryada küffâr-ı hâksâra tereke verilmemesi”, yani ecnebi gemilere tahıl devredilmemesi hususuna dikkat edilmesi hakkında hüküm (Rodoscuk Şer‘iyye Sicili, Nr. 1511, s. 83, evâil-i CA 958/Mayıs 1551 ortası)."

Elbette kadıların mülkî dışında malî görevleri de mevcut. Bu görevler arasında askerî ihtiyaçları karşılamak (yol, köprü, su), civar köylerden orduya mal sevkiyatı, şehrin altyapısı ve tesisleri, vakıf kontrolleri ve vakıf mütevellilerini azletme yetkisi, medreselerin kontrolü, müderrislerin tayini ve azli, kaynak temini, iaşe kıtlığı gibi durumların giderilmesi sayılabilir. Burada, en başta değindiğim gibi İslâm devletlerinden miras kalmış bir kadı görevini hocadan okuyalım: "Esasen vakıf, medrese gibi kurumlar üzerinde kadı’nın otoriter kontrolü daha eski devirlere kadar uzanmaktadır. Kadılar Memlûk Devleti’nde de vakıf gelirleri ve mali meseleler kadar, şehrin mektepleri ve mali idarelerinden sorumlu idiler."

Kronik Kitap, ülkemizde tarih alanında yepyeni, ciddi ve titiz bir yayınevi olarak merhaba dedi ve tarih okuyucularına 4 özel kitap sundu. Bu 4 kitaptan biri ise İlber Ortaylı'nın Kadılık müessesesi üzerine yaptığı çalışmaları barındıran "Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadı" adlı kitap oldu. Kadılık kurumu üzerine hem bir başvuru kaynağı hem de rehber kitap olarak hazırlanmış eseri okumak hem bir hayli zevkli hem de o dönemin iktisadî yapısı ve sorumluluk bilinci üzerine düşünmek adına oldukça verimli.

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf