Bu Yalnızlık Benim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bu Yalnızlık Benim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Bıçkın, hırçın, azgın şiir

"İstiklal Harbi sonrasında da gene şiir elimizden tuttu ve biz Orhan Veli'yle beraber halkın nabzını tutmaya gayret eden bir şiire, Nazım Hikmet'le beraber halkın bir davaya sahip çıkması gerektiği fikrine aşina olduk ve ben diyorum ki, Metin Eloğlu modern Türk şiirinin zirvesidir çünkü o halkın zevki ve halkın davası meselesi şiiri de nebzetmiştir."
- İsmet Özel

Bu kitap önerisi diğerlerinden farklı olacak. Şu an basımı olmayan, bulması zor olan bir kitaptan bahsedeceğim. Metin Eloğlu'nun "Bu Yalnızlık Benim" adlı kitabı ilk olarak mart 2003'de Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmış. Yanılmıyorsam en son üçüncü baskısı yapıldı ve ardından bir daha esamesi okunmadı. Neden böyle diyorum çünkü ne Metin Eloğlu şiiri üzerine bir yerlerde bir şeyler yapıldı ne de kitaplar yazıldı. Hadi onu da geçtim güçlü bir makale bile okuyamadı şiir okuyucusu. Kitabı da yeniden basılmıyor. Oysa Metin Eloğlu, soyadına inat Türkçeyi öyle bir kullanmıştır ki şiirlerinde; ele güne eğriyi doğruyu büke büke göstermiştir. Bu kitap, şairin 1951 - 1987'de yazılmış şiirlerini yani toplu şiirlerini barındırmaktadır. Yani içinde Eloğlu'nun tüm kitaplarını bulmak mümkün.

Şiirlerinin adlarından kitap isimlerine kadar delikanlı olan şair, üç şeye hastadır: Türkiye'ye, hürriyete ve halka. Bu üçünü; bıçkın, hırçın ve azgın bir ağızla şiire dökmüştür. "Türk şiirinin külhanbeyi" yahut "külhan ağızlı uçarı şair" olarak nam salmıştır. Bazen kafası atar çok keskin yazar, bazen eleştirmek ister alaycı bir dil kullanır, Türkçenin tadını öyle bir çıkarır ki onu okurken hem aynı hisleri yaşamak (uymasa bile) hem de dilimizin kıymetini anlamak mümkündür. İkinci Yeni'ye yakın gibi görünecek bir imge kullansa da, toplumcu şiir anlamında da dönemin resmini çok iyi çizebilmiş ve o açığı kapatabilmiştir.

"Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?"

- Ömür Törpüsü

"Hadi uyan
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin"

- Uyan

"Bu oda niçin mi yoksul?
O beş kişi yoksul da onun için.
Bu bayların, bayanların derdi mi ne?
Ne olacak: Memleketin derdi.
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?

Ha şöyle,
Düşünmeye alışın."

- Zurnanın Zırt Dediği Yer

İlginç bir hayatı var şairin. Burada o hayatı değil kitabını ele alıyoruz kısaca lakin şundan bahsetmeden geçmek istemem: kızına Şiir adını koymuştur. Kızıyla çok görüşememiştir, en son Berlin'de oyunculuk yaptığını okumuştum. Kızı da zaten çok sonraları babasının şiirine merak duymuş ve onun şair yanıyla tanışmış. Şiir Eloğlu babasının ilk şiirlerini daha kolay anlaşılır bulmuş, son şiirlerini ise neredeyse hiç anlamamış. Özellikle Almancaya çevirme konusunda büyük sıkıntı yaşamış ve olanaksız görmüş. Metin Eloğlu, "Şiirce" kitabında yer alan Kızoğlankız, "Ay Parçası" kitabında yer alan Kızoğlan ve yayımlanmayan şiirleri arasından Yavuklu adlı toplamda iki şiiri kızı için yazmış.

"Niye o kekemeliği peydahlamış, bakın dili dönmüyor...
Bişeylere borçlu bu; gün yarın ama bu hep düne düne!
Azıdişsizliği ağrıyor geceyarıları ve sapsarı."

- Kızoğlankız

"Değse bari
Gözlerin fincan ıslak
Falsız yarın telvesi."

- Kızoğlan

"Aşk mı? o en kesin yasam
Ne güzel kendimi bu hızda bilmek
Değil sana boşvermek
Tavuk bile kesemem."

- Hız

Eloğlu'nun kitaplarına seçtiği isimler hakkında da konuşmak lazım çünkü "Bu Yalnızlık Benim" onun tarafından konulmadığı besbelli olan bir isim. Zerre kadar da yakışmadığını, diğer kitaplarının isimlerini sıralayarak ispatlayabilirim ki buna şiir okuyucusu da katılacaktır: Yine Düdüklü Tencere, Sultan Palamut, Odun, Horozdan Korkan Oğlan, Türkiye'nin Adresi, Ayşemayşe, Şiirce Dizin, Yumuşak G, Rüzgâr Ekmek, Hep, Ay Parçası, Önce Kadınlar, Üsküdarlama "Seni Seven Öldü Gel". Şiirlerine seçtiği isimleri ise hiç anlatmaya gerek yok. Keşke kapak fotoğrafını Ara Güler'in çektiği bu klas kitaba daha güzel, şaire daha yakışır bir isim konsaydı.

Şairliğinin dışında ressam da olan Eloğlu'nun bana kalırsa el yazısı rezalet. Zira kitapta görmek mümkün. Ne okunuyor ne de bir tarzı var. Şairin ruhundaki asilik ve başına buyrukluk resmen el yazısına da sirayet etmiş. Sanki "anlamazsanız anlamayın, çok umurumda" der gibi ama şiirlerinde görülüyor ki yaşamak gayet de umurunda. 1947’de gittiği askerde, disiplinsiz hareketleri nedeniyle aldığı cezalarla ancak 5 yılda tamamlayabilen bir şairden bahsediyoruz. Argo, humor, ironi; ne ararsak var. Ama Türkçenin hakkını vere vere var. Öte yandan vefalı bir kalbi de var.

"Sözcükleri serdim önüme
Usumu yüreğimi de
Seni de mi."

- O (İlhan Berk'e)

"Suçsa suç; şuymuş meğer:
Avurdunda ahladın boz çekirdeğini saklarken
Akça/pakça bir de sakız çiğnenir miymiş?
Üstelik körkandil, dul ve bekâr!"

- Ö (Tomris/Turgut Uyar'a)

"At nemize? diyeceksiniz;
At-mat değil ki söz konusu ettiğim, çağ şimdilerinde;
İnsanoğlu basbayağ."

- A (Edip Cansever'e)

Daha böyle kimlere kimlere şiirler yok ki Yumuşak G kitabında. "Kendince" bir vefa. Bu kitabı bulun ve saklayın. Bunu yaparken de Mehmet Taner'in hazırladığı kitabın yeniden yayımlanması için bir şeyler yapın. Belki ismi de değişir, yeniden gözden geçirilir. Eloğlu'nun hatırı elbet bir gün anlaşılır.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler