Barış Adlı Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Barış Adlı Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mayıs 2021 Pazar

İnsanca'dan kopma ve insanca'ya dönme öyküleri

Öykü okumak bazen nefes almak gibi bir şey oluyor yoğun dönemlerimizde. Sıcaklamış bir odanın içeri püfür püfür rüzgâr alan penceresini açmak gibi. Hem elinize aldığınız gibi bitirmek mümkün oluyor, böylelikle özgüven tazelemiş oluyorsunuz, hem de dinlendiğinizi hissediyorsunuz. Barış Adlı Çocuk da, bir solukta okunabilecek akıcılıkta, yalın ve bir o kadar duygu dolu bir kitap.

Barış Adlı Çocuk, Sevgi Soysal’dan okuduğum ilk kitap oldu. Kitabın ilk yarısındaki öyküler okura daha çok hayatın içinden sahneler gösterip, hayata dair mesajlar verirken, ikinci yarısında öykülerin temaları biraz sertleşiyor, bu da okurken size yazarın hayatını sorgulatıyor. İlk yarıdaki öykülerde işlenen konular sevgi-ayrılık, bir insanın çocukluktan birey olmaya geçerken nasıl değiştiği, sonuçtan çok çabanın verdiği haz, köylü insanların problemleri gibi daha genel temlerden oluşuyor. Ancak daha sonraki öykülerde hapishane ve kanser teması öne çıkıyor: Karılar koğuşu... İşte kitabın bu bölümlerini okuduğumda ilk sayfalara dönüp Sevgi Soysal’ın hayatını da okudum. Ve Sevgi Soysal’ın siyasi sebeplerden ötürü hayatının önemli bir kısmını cezaevinde geçirdiğini, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti adlı romanını cezaevinde kaleme aldığını ve yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle bir göğsünün alındığını okudum. Kitabı okuyacak olanlara küçük bir tavsiyede bulunmak isterim, ben kitabı bitirdikten sonra merak sâikiyle Sevgi Soysal’ın hayatını okudum, ancak okuyacak olanlar önce ilk sayfadaki Sevgi Soysal’ın hayatını ve daha sonra öykülerini okurlarsa, özellikle kitaptaki son öyküler daha anlamlı olacaktır.

Öykülerde genel olarak şöyle bir teknik uygulanmış, öykü bitmeden, aynı öykünün içinde, bakış açısı değişiyor. Öykülerde genellikle anlatıcı kahraman, yazar öyküden oldukça uzak ve kahramanın -kahramanların- diliyle öykü anlatılıyor, örneğin iki paragraf bir kahramanın gözünden anlatılmışken, devamındaki satırları başka bir karakterin gözünden okuyorsunuz. Son zamanlarda okuduğum öykü kitaplarında bu tekniğe oldukça fazla rastlıyorum, keza Düğümlere Bitişik adlı öykü kitabında da bu teknik öykü öykü ayrılarak kullanılmıştı. Aynı olaya farklı bakış açılarından bakmanın, aynı kurguyu farklı kahramanların gözünden okumanın okura hem empati duygusu aşılayacağını, hem de okurken metne farklı bir estetik keyif katacağını düşünüyorum. Okurken ben böyle hissettim diyebilirim. Ayrıca bazı öyküler arasında karakter bağlantıları ve olay benzerlikleri bulunması da dikkat çekici. Örneğin Yapı ve Ay’ı Boyamak öykülerinde Hasan Özçakar karakteri, ve kitabın sonunda art arda gelen hapishane temalı öykülerde de kadın karakterler aynı ilerliyor.

Kitabın başında, Füsun Akatlı’nın “Sevgi Soysal’ın Öykücü Damarı” adlı mukaddime mahiyetinde yazısı bulunuyor. Şöyle diyor Akatlı öykülerin temaları hakkında: “Yabancılaştırmayı, yabancılaştırılmayı, insancadan kopmanın etkin ve edilgin biçimlerini, insancaya dönme özleminin ve savaşımının çıkar ve çıkmaz yollarını; hem tek tek öykülerin içinde, hem de bunların bütünselliğinde kavranan bir diyalektikle sergiler Soysal bu öykülerde. Anlatılanda bulduğumuz gibi, anlatımda da buluruz bu diyalektik bakışın izlerini. Serinkanlı bir gözlemcinin nesnel, aktarıcı anlatımı, duygulu, sıcak, coşkulu bir anlatımla iç içedir. Seçilen anlatım biçimlerinin birinden öbürüne geçişi ve öykülerin dokusuna organik olarak katılmasını sağlayan öğe ise, keskin bir ironi.

Öyküleri okumaya başlamadan önce Sevgi Soysal’ın öykücülüğüyle ilgili bu kapsamlı yazı okunduğunda, öykülerin okur zihninde somutlaşması daha da kolaylaşıyor. Füsun Akatlı’nın bu yazısının yukarıda paylaştığım bölümünde en çok dikkatimi çeken kısım, insancadan kopma ve insancaya yaklaşma özlemi oldu, çünkü gerçekten öykülerin genelinde bu duyguyu kılcal damar çatlaması gibi, ince ama keskin bir sızı halinde hissediyorsunuz. En sevdiğim öyküleri, Delikli Nazarlık, Mal Ayrılışı ve Şampanya Kovası, Cellat Fuchs Kent Halkına Nasıl Karıştı?, Yapı, Ay’ı Boyamak, Hanife olarak sıraladım zihnimde bu kitap için. Bana çok iyi gelen, bir solukta, içer gibi okuduğum enfes bir kitaptı Barış Adlı Çocuk. Okuyacak olan herkese keyifli okumalar dilerim.

Nida Karakoç
twitter.com/nida_karakoc

31 Ağustos 2013 Cumartesi

İsimlere takılmayanlara

"Barış Adlı Çocuk", Sevgi Soysal’ın 1976 yılında yayınlanmış ve kendi seçtiği on üç öyküsünden oluşan kitabıdır. Soysal’ın Kitabını pek çok diğerinden farklı kılan ise anlatımda tercih ettiği tutum ve dönemdaşı Tezer Özlü’yü anımsatan karamsar sert ve acı bir hissiyatla donatılmış olmasıdır.

Kitap yazarın ölümünden önce yayınlanmış son eseridir. Ayrıca kendisinin son dönemlerini aydınlatan bir kaynak olması bakımından da önem arz etmektedir. Kitapta yer alan ilk yedi hikaye yazarın yaşantısından bağımsızmış gibi görünen kurmacalar olarak dikkat çekmektedir.

Bu yedi hikayenin genelinde Soysal bireyin toplum karşısındaki çekingenliğini, ötelenen insanın ruhsal tedirginliklerini aktarırken imgeler üzerinden sağladığı bir toplum, kurum ve olgular eleştirisi yapmaktadır. "Cellat Fuchs, Kent Halkına Nasıl Karıştı?" başlıklı hikayede şehrin dışında yaşamaya mahkum edilmiş bir cellat’ın düzeni kırıp insan arasına karışma arzusunu ince bir lirizm ve hassas dokundurmalarla ustaca anlatırken "Ay’ı Boyamak"ta ise amaçsızlığına son vermek için bir türlü sonuç vermeyen bir döngü içerisine atılan Hasan Özçakar isimli karakter üzerinden insanın bir şeylere tutunma arzusunu,amaçsızlığın getirdiği yalnızlığın ruhta yarattığı tahribatları ve boşluğa düşen bireyin çıkmazlarını okuruna hissettirmektedir.

Hissettirmektedir, kitabın geneli için kullanılabilecek bir sözcük, çünkü Soysal metninin hiçbir noktasında kesin bir biçimde ideoloji sunumu yapmamakta, başarılı bir biçimde hissettirmektedir. Bu hissettirmenin ardında ise okura "Benim için görüşüme katılıp katılmamanızın önemi yok,ondan kendinize hangi parçaları alabildiğinizin önemi var" mesajının verildiği de söylenebilir. Sevgi Soysal 12 Mart dönemini iliklerine kadar hissetmiş olan bu yüzden eserleri toplatılmış ötekileştirilmiş ağır eleştirilere maruz kalmış ve hapis cezası almış bir yazardır. Kuşkusuz ki tüm bunlar "Barış Adlı Çocuk"ta yer alan ve kitabın en uzun hikayeleri olarak göze çarpan hapishane hikayelerinin şekillenmesinde baş aktör konumunda bulunan ögelerdir.

Bu hikayelerde yazarın güçlü gözlem yeteneği ve argoya olan hakimiyetine şahitlik ederken O dönemin siyasal yapılanması, toplumsal düzenin işleyişi, hapishane bürokrasisi ve ilişkileri üzerine de sağlam çıkarımlarda bulunmak mümkün.

Kitaba adını veren "Barış Adlı Çocuk" öyküsü belkide eserin içinde barındırdığı tüm hikayelerin bir özeti ve ana teması niteliğinde. Barış ve faşizm, barış ve savaş.. Barış ve umutsuzluk… Barış ve umut… En nihayetinde ise barış ve Sevgi Soysal... Yazar olgulara, isimlere, kavram ve karmaşalara takılanların dünyasından "Takılmayın" öğüdünde bulunuyor bu öyküde. Soysal’ın hikayeleri acımasız gerçeklerle örülü, merhamet duygusuna çok az yer var, beklenmedik anda beklenmedik birinden gelen bir tokat etkisi yaratıyorlar adeta. Yazarın karakteristik kodları ve kalp dünyasının birer dökümü hepsi. Bu dökümün en karanlık sayfalarını ise kitabın sonlarında yer alan hastahane hikayeleri oluşturmakta.

Sevgi Soysal 1975’te göğüs kanseri teşhisiyle tedavi görmeye başlamasının ardından 1976 yılında bir memesinin alınmasından sonraki dönemde hastahane odalarında doktorlar, ilaçlar, hastalar ve hastalığı ile yüzleşme sürecini anlatıyor bu parçalarda. Bu hikayeleri okurken Tezer Özlü ve onun hastanelerinin etkisini başka başka biçimlerde izlemek mümkün. Yazarların birbirlerinden etkilenmiş oldukları kesin olmakla beraber hangisinin bir diğerine daha ağır bastığı okuyucunun takdirine kalmış. Soysal "Barış Adlı Çocuk" yayınlandıktan sonra yaşamını henüz kırk yaşındayken kaybetmiştir. Farklı ruh hali, imgelere olan hakmiyeti, dil’in sınırlarını zorlamadaki başarısı ve kaygısız tavrıyla Türk Edebiyatı'nın önemli değerleri arasında yerini almıştır.

"Barış Adlı Çocuk" Sevgi Soysal'ı ve onun dünyasını tanımak isteyenler için isimlere ve ardında sakladıklarına takılmamayı öğreten güzel bir eser. İlgililerine...

Gürcan Öztürk
twitter.com/gurcanozturk_