Aydınlanma Düşüncesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aydınlanma Düşüncesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mart 2018 Çarşamba

Aydınlanma’ya rağmen aydınlanamamak

Birkaç yıl önce modernleşme üzerine literatür araştırması yaparken varlığından haberdar olduğum ama piyasada baskısının bulunmamasından dolayı faydalanamadığım bir kitaptı Aydınlanma Düşüncesi.

Geçtiğimiz günlerde Dedalus Kitap tarafından yeniden basıldığını görünce eski hesabı kapatmak istedim. Ahmet Çiğdem’in ‘gençlik’ yıllarının ürünü olan yüz kırk sayfalık kitap, Batı felsefesi özelinde Aydınlanma Düşüncesi’ni kapsamlı olarak ele alınıyor. Esasında, Ahmet Çiğdem’in de dediği gibi Aydınlanma çok saçaklı ve kapsamlı bir süreç/kavram. O yüzden anlam derinliği çok fazla ve oldukça karmaşık. Aydınlanma, hakkında öncesi ve sonrasına dair farklı bağlamlardan ne kadar çok araştırma ve okuma yapılırsa o kadar iyi anlaşılabilecek bir kavram.

Kitap sırasıyla Aydınlanma nedir?, Aydınlanma’nın Toplumsal Portresi, Fransız Aydınlanması, İngiliz Aydınlanması, Amerikan Aydınlanması, Alman Aydınlanması, Aydınlanma’ya Dair Bir Epilog ve Şimdi Soru Olarak Aydınlanma Nedir? başlıklı bölümlerden oluşuyor.

Önsöz’de, Aydınlanma’yı “bütünsel bir portre olarak ele alamadıklarını” söylediği iki farklı görüşe değinen Çiğdem, Aydınlanma’nın “ilk kez felsefe ve düşünce tarihinde ölçütler ve kavramlar getirilerek, deyim yerindeyse felsefeye pratik bir müdahalede bulunularak oluşturulmuş bir birikimi ifade ettiğini” söylüyor. Yazara göre iyi kötü belirli yaptırımlarına mecburen maruz kaldığımız ve “modernite dediğimiz geri döndürülemez, karşı konulamaz ve meydan okunamaz tarihsel süreci yaşadığımız bugünle ilgili her momentinde Aydınlanma’yı tekrar tekrar ve yeniden kurmak zorundayız”. Çiğdem amacının Aydınlanma’yı temize çekmek ya da ona tümüyle kötülük vehmetmek olmadığının altının çiziyor. Ona göre Aydınlanma “bir düşünce olduğu kadar edimdir, bir öğrenme idealidir, öğrenmeye açık olma hali ve bu açıklığın sürekliliğinin sağlanmasıdır”.

Eserin önemli bulduğum iki yanı var. Birincisi, Aydınlanma’ya dair müstakil bir eserle karşı karşıya olmak yeterli alt yapıyı sağlamış okuyucu için önemli bir kolaylık oluşturuyor. Dolayısıyla konunun ilgilisi için eser tam isabet diyebilirim. İkincisi ise, kitap, Aydınlanma Düşüncesi’ne dair çok da aşina olmadığımız bir şeye dikkat çekiyor. Kapsamlı araştırma ya da okuma yapmayanlar için Aydınlanma kavramını tek bir düşünme/düşünce biçimi olarak tanımlamak mümkün. En azından, kendi içinde/içeriğinde farklı eğilimlerin olduğu bilinmeyen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu sebeple Avrupa ve kısmen Amerika’daki Aydınlanma hareketinin ‘komple bir yapı’ olduğu gibi bir izlenime sahibiz. Bu düşünce bir yere kadar doğru fakat felsefi açıdan sorunlu olduğu kolaylıkla görülebiliyor. Aydınlanma’nın ortaya çıktığı ve yayıldığı bölgelerde farklı dinamiklerin oluşu bunun en büyük kanıtı. Ahmet Çiğdem bu eseriyle Aydınlanma Düşüncesi üzerine sahip olduğumuz bu tek düzeliliği ortadan kaldırıyor. Kitabın okura en önemli katkısı da bu diyebiliriz. Ahmet Çiğdem, Aydınlanma’nın ne anlama geldiği, nasıl değerlendirildiği, oluşum süreçleri ve sonuçları gibi konulara değiniyor lakin asıl yaptığı iş Aydınlanma Düşüncesi’ni kendi içerisinde kategorize ederek izlerini sürüyor olması.

Aydınlanma sürecinde Fransız, İngiliz, Almanya ve Amerika’daki siyasi, kültürel, sosyal, dini ve ekonomik değişimler farklılık arz ediyor. Elbette temelde omurga aynı; akıl ve bilimin en üst düzeyde belirleyici olması Aydınlanma Düşüncesi’nin temel yapısını oluşturuyor. Fakat buradaki dört farklı toplumun devlete, topluma, tarihe, felsefeye, dine bakışı ve gelişmeler aynı ya eş değil. Dolayısıyla bu farklı yapı farklılaşan Aydınlanma biçimlerini doğuruyor. Yazar bu farklılıklara dikkat çekerek bir anlamda söz konusu farklılıkların bugüne yansımalarına da ışık tutmuş oluyor.

Kitapta Aydınlanma’ya rağmen aydınlanamama konusu etrafında yapılan değerlendirmede Aydınlanma-modernizm ilişkilerinin yanı sıra yer yer Batı dışı toplumlar ile Aydınlanma Düşüncesi arasındaki etkileşime değiniliyor. Bu bağlamda yazar, bir Türk Aydınlanması’nın olup olmadığını tartışarak Müslümanlar için bu durumun ne anlama geldiğini sorguluyor. Farklı toplumlara, düşünürlere, siyasi görüşlere ve ideolojilere göre farklı Aydınlanma tanımlarının olduğunu belirten yazara göre ‘Aydınlanma nedir’ sorusuna verilebilecek esaslı bir cevap bizi başkasının vesayetinden kurtararak kendimize yönlendirirken imkânlarımızı ve sınırlarımızı da belirleyecektir.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp