13 Haziran 2017 Salı

Rüyalarla yeniden tanımlanan hayat

Yorumlanmamış bir rüyayı henüz okunmamış zarfı kapalı bir mektuba benzetir ya bilge kişiler, ne kadar doğrudur bilinmez. Gerçeğe çalımını atan ama dünya ile bağlantısını koparmamış kişilerin yoruma sığınmalarıdır bu, bir tebessümle. Bir tatil beldesinde, yorgun geçen günlerin ardından, yepyeni bir güne uyanırsınız. Sonra rüyanızı hatırlar ve gülümsersiniz. Güzel rüyadır ve gerçek olmasını her şeyden çok istersiniz. “Oysa Rüyaydı” diye bir hatırlatmada bulunur yazar. Rüyanın sarhoşluğunu atmak istemezsiniz. Yazar sizi rüyadan kitaba çağırır.

Öyküden öyküye geçerken rüyanızı çoğaltmak, renklendirmek, hatırasını canlı kılmak adına önemli bir okuma tecrübesi sunan yeni bir öykü kitabından, Oysa Rüyaydı’dan bahsediyorum. Ay, ada, kekik kokuları, şarkılar… Zihni tatlı bir mavi renk istilasıyla öykülere açıyor Merve Koçak Kurt: “Gördüğüm en uzun rüyaydın sen, diyerek başladı yazmaya. Denizin solgun loşluğu, orkidenin alacalı pembesi, meyden kalma mayhoşluğu ve küllükte biriken izmaritler de sabaha ulayamıyordu onu bir türlü. Günlerden neydi, mavi mi?

Kitapta yer alan 22 öyküde Antakya, İstanbul’un, Ankara’nın, Çanakkale’nin izlerini sürebilirsiniz. Adadaki zaman, yokuş kenarındaki böğürtlenler, çiçek kokulu sabunlar, içilen kahveler, rüzgâr bu kitabın adeta ana karakterleri. İğde ağacının iç bayıltan kokularına teslim olmuş rüyalar ve eşlik eden şarkılarla, yazarın hayatı yeniden tanımlayışına şahit olursunuz.

“Eksik parçalarını tamamlamaya çalıştığımız yapbozun adıydı hayat”…

Feyruz’un Sesinde” isimli öyküyü tanımlayan cümle, yine kendi içinde. Rima’nın annesi, komşu teyzeleri ve Ali’nin turunç kokuları arasında geçen hikayesi. Bayram günlerine, kavuşmalara dair bu öyküde bir değil birden fazla kadın silueti resmediliyor. Öykü yokluklara dair satırlar barındırıyor: “Saçlarımın lülesi, dişlerimin minesi ve yanaklarımın gamzesi bile yetmiyor geçmişi sana getirmeye…

Annesini özleyen ve rüyalarda bile mahrum kalan kadının “Medusa bakışlı kadın” olup olmadığını araştırıyor bir başka kadın, “Kapında Kül Bulutu” adlı öyküde: “Tozu tozuna karışan, zerresi zerreme; kelimelerini kendine saklayan o bitimsiz yalnızlığın elleri yok şimdi. Varlığı yokluğuyla, yokluğu varlığıyla kaim kılan evrende bir noktayım sadece. Dönüyor dönüyor dönüyor ve büyüyorum.

Gördüğü neydi? Rüya mı?” diye soranlara, “Oysa Rüyaydı” ama hep inanmak gerekir diyor Merve Koçak Kurt. Hayatı geçmiş ve gelecek sarkacında sorgulatan öykülere tanıklık ediyoruz. Gençlik rüzgârlarına kapılmış, sonsuz ihtimallerin peşinde adres arayanları anlatan öyküleri keyifle okuyacaksınız.

Meral Afacan Bayrak
twitter.com/tarcnckmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder