26 Aralık 2013 Perşembe

Dokunmaktan korkmayanlara

Öykücülüğün doruklarında gezinen Yalçın Tosun’dan "ince kesiklerle dolu "ötekilere" ışık tutan metinler" şeklinde tanımlayabiliriz son kitabı "Dokunma Dersleri"ni...

Tosun bu defa lezbiyen, gay, transseksüel, fahişe… hikayelerine eğilmiş. Aralarına ise "normal" öykülerinden serpiştirmiş. Kime, neye ve hangi değerlere göre normal olduğunu sorgulatmak için belki de. Dört ana bölümden oluşuyor kitap. Her bölümde daha sertleşen, daha açılan, daha kesinleşen bir anlatım hakim. Yavaş yavaş artırılan bir doz okuyucuyu doz aşımının sınırlarına dek götürüyor. "Arzuyu Örtüsünden", "Tanıdık Yabancılar Makamı", "Bilindik Sırlar Makamı" ve "İnce kesikler". İlk Hikaye "Damdaki" adını taşıyor. Bir erkeğin bir erkeğe olan sevgisini, telaşını anlatıyor yazar satırlar boyunca. Ailenin cinsel kimlik konusuna yaklaşımını iyimserce açıyor. Bir köy evinin damında yan yana yatan iki adamdan birinin diğerine aşkı lirizmin tüm imkanlarından faydalanılarak ilmek ilmek işleniyor.

Merak ve hayat ikilisini irdeleyen "Sıcak Sandalye"de yalnızlığın yarattığı yıkım ve çekim aktarılıyor. Bir oyunculuk kursu ve o kursta bir araya gelen farklı insanların birbirlerine olan merakından güç alıyor öykü. Durup önce kendine bakmayı öğütlüyor.

"Hayatın bazı dönemleri olur ya; durup soluklanıp kendinize bir kez daha bakmanıza mucizevi bir şekilde zamanınızın olduğu, öncesini yada sonrasını düşünmeyerek ruhunuzda ufak da olsa bir kazı yapabilme şansını zorladığınız… İşte öyle bir süreçten geçiyordum."

"Firari Parmağın Ucu" ismini taşıyan öyküde hayattan sıkılmış genç bir insanın duygu dökümüne götürüyor Yalçın Tosun okurunu. "Onlar bu yaşa kadar yaşamayı nasıl başarmışlar?" diyor bu insan. "Ben ve nafile ümitlerim" diyerek beklentisizliğini dışa vuruyor. Kendi zavallılığına acıyan ve rol yapan insanlardan nefret ediyor.

"Zavallılığın, diye geçiriyorum içimden, ne çok giysisi var."

Hikaye hayata sunduğu ikili bakış açısıyla da önem taşıyor; depresif ve bıkkın bir genç ile onu hayata tutundurma çabasındaki ailesinin rahatsız edici iyimserliği. Annenin gölgesinde kalmış bir baba. Sıradan arkadaşlar ve sıradan bir çevreden sıkılan, dünyanın sıradanlığında çorabını her seferinde yırtıp kaçan, baş parmağı kadar isyan edememesine üzülen bir gencin dünyasına ustaca analizlerle ilişiyor.

"Kibritçi Kız" kitabın sonlarına doğru en ilgi çeken hikayelerden. Eş cinselliği yüzünden babası tarafından kapı dışarı edilen sığınacak bir liman bulamadığı için vücudunu pazarlayarak parasını kazanmaya çalışan bir adamın öyküsü. Biraz acıklı, ama bilindik anlamın çok ötesinde bir acısı var hikayenin. Yazar mağdur edebiyatı yapmaktan olabildiğince uzak kalıp gerçekliğin çıplak tarafından vuruyor okuru. Anlamak içinse bir paragraf okumak yetiyor.

"Memelerimden, mini eteklerimden, allılarımdan, tıraşlı bacaklarımdan kurtulmak isterdim. Kıllı göğsümü, sakallarımı eski kavruk yüzümü tekrar isterdim. Sadece istediğim adamlarla yatmak isterdim. Bir kez olsun, canım istediği için sevişmek isterdim. Biri beni sevsin isterdim. Ama en çok da, aynada kendimi görebilmek, belki onu yeniden sevmek, sevebilmek..."

Hisler ve gerçeklerle anlamlandırılmış öyküleriyle "Dokunma Dersleri" bir üçüncü kitap olmasına rağmen önceki ikisini geride bırakmayı başarıyor. Pek çok yazarın cesaret edemediği karanlıkta bırakılanlara eğilmesi ise Tosun’un metinlerini farklı kılıyor.

"Onlara dokunmaktan korkmayın, dokunmaktan çekinmeyin." diyor yazar. Dokunmaktan korkanlara ise kendi doğruları ile yeniden yüzleşme fırsatı sunuyor...

Gürcan Öztürk
twitter.com/gurcanozturk_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder