9 Temmuz 2012 Pazartesi

Varlığı ve yokluğu bir arada okumak isteyenlere

Lanet Olsun Zaman Nehrine” Norveçli yazar Per Petterson’un son kitabıdır. Bir önceki kitabı “At Çalmaya Gidiyoruz” ülkemizde tıpkı bu kitap gibi Metis tarafından yayımlanmıştır. Zaten yazarımız özellikle “At Çalmaya Gidiyoruz” adlı kitabıyla dünyada ün yapmıştır ve hatta o kitapla Norveç Kitapçılar Ödülü’nü ve Norveç Edebiyat Eleştirmenleri Ödülü’nü almıştır. Bu son romanı ise Kuzey Ülkeleri Konseyi’nin edebiyat ödülüne lâyık görülmüştür.

Tecrübeli yazar ve çevirmen Aslı Biçen tarafından dilimize kazandırılan roman tam anlamıyla “varlık içinde yokluk çekmenin” romanıdır. Çünkü romanın ağzından anlatıldığı karakter Arvid Jansen, kendi hikâyesini çekinmeden ve utanmadan size anlatırken, kuzeylilere özgü bir kabalıkla karşılaşıyorsunuz ister istemez. Bu kabalık size karşı değil, aile içinde bir kabalık elbette. Bizim gibi Akdenizli insanlara tuhaf gelen bir aile ilişkisi...

Arvid, bu hayatta umduğunu bulamamış, 37 yaşında, 2 kız çocuğu sahibi ve karısından boşanmanın eşiğinde bir Norveçlidir. Yıllarca ilgisini çekmeye çalıştığı annesi ise mide kanseridir. Arvid çocukluğunu, ilkgençliğini, diğer 3 kardeşiyle olan ilişkilerini anlatırken, geçmiş sürekli bölük börçük bir hayâl gibi ağzından çıkmaktadır. Romanın bazı sahnelerinde geçmişten çok iyi bildiği insanları tanımayışına tanıklık ettiriyor bize. Fena derecede babasına benzeyen; ancak onun kadar güçlü olmak istemeyen Arvid Jansen, idealleri uğruna üniversiteyi bırakacak kadar, tek başına yaşadığı daireyi gencecik sevgilisiyle paylaşacak kadar, başına bir kötülük gelmeye kalksa hemen güçlü ve yıkılmaz annesinin kendisine kol kanat gereceğini bilecek kadar hayâlperesttir.

Petterson’un bu romanı, edebiyat düşkünlerine tavsiye edilmelidir. Bestseller hastaları asla bitiremezler bu kitabı. Petterson, çok satma kaygısında değil, iyi edebiyat yapma kaygısında bir yazardır (Metis’e de bu yakışır zaten). Sade, gösterişten uzak, insanlara mesafeli, az olan parasını değerlendirmeyi bilen kuzeyli insanların belgeselini izlermişsiniz gibi gözlerinizin önüne serilen bu romanı okumak için, “bir insan, anne ve babası dışında, üç erkek kardeşe daha sahipken, nasıl olur da yalnız kalabilir, nasıl olur da bu kadar varlığın içinde yokluk yaşayabilir?” sorusunu kendinize de sormanız gerekebilir.

"Evden ayrılmadan önce bu yolda çok yürümüşlüğüm vardı ama o zamanlar tam aksi yöne, Oslo’nun dışına doğru yürürdüm çünkü yolun tercih ettiğim tarafında, yani sağında, trafiğin karşımdan gelmesini değil benimle birlikte akmasını isterdim yoksa arabalardaki insanların bana bakacaklarını, hatta camlarını indirip elleriyle beni işaret edeceklerini hissederdim; dünyada hayatında yanlış yolu seçen tek insan benmişim gibi."

Tuna Bahar
twitter.com/tuna_bahar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder